plasticwings.org

değişik konularda yazan birkaç kişinin web günlüğü.



28 Eylül, 2003

smoke, babe, slice, brew

0 Yorum  | spineless | 23:05
geçenlerde izlediğim richard linklater'in (ki kendisi tape'in de yönetmeni) 1996 yapımı "SubUrbia" filmini 2süperfilmbirden'in affına sığınarak önermek istiyorum kendi çapımda. müziklerinde sonic youth'un oldukça yer kapladiği ve hatta süper de bir soundtrack'e sahip olan film, burnfield isimli allah'in unuttugu amerikan kenar mahallesinde sadece bir gün icinde altı adet gencin başından geçenleri anlatiyor. maksimum konuşma, minumum hareket şeklinde geçse de asla bir fransız filmi fenalığına sokmuyor insanı. oyuncular da cok harikalar, özellikle tim insanına derin sevgi beslemeye başladım filmden sonra.

Jeff: ...and there'll be all these generations of suckers, all trying to figure out what the fuck they're doing on this fucking planet and it'll all be full of shit. It's all so fucking futile.
Tim: If it's all so fucking futile, what the fuck are you so fucking upset about, fuckhead?

11 Eylül, 2003

etkinlik habercisi

konserlerden sıkılmak bilmeyen 36º42' - 26º45' enlem ve boylamları arasındaki insanları yeni ve sıcak bir fuar/exhibition/bienal havası sarmaya başladı. adesign fair bugünlerde lütfi kırdar sergi sarayında. adesign fair çerçevesindeki itü öğrenci işleri sergisi kaçırılmamalı, bir albeni olan 99'un "çayda çıra" işi ve ali vatansever'in "proje milano: bir tasarım öyküsü" de görülmeli.

tam bu bitecek derken yeni bir etkinlik olan ctrl_alt_del başlıyor (aslında devam ediyor) 2/5bz etkinliğini kaçırsak da. 27 eylülde ki ROR (Revolutions on Request) exhibitation'nını mutlaka görülmeli listesine ekledikten sonra, o tarihler arasındaki babylon programına da göz atılmalı.

son olarak tabii ki büyük bienal. 20 eylülde başlayan şiirsel adalet konulu bienalde görüldüğü kadarıyla iyi sanatçılar var. tam bir program çıkaramasak da kardeş renklerin dostça mücadelesini destekleyen sanatın ve sanatçının dostu plasticwings.org size böyle "entellektüel" bir program öneriyor.

09 Eylül, 2003

coca-cola nation

0 Yorum  | spineless | 21:27
bir festivale daha ekipçe gitmenin dayanılmaz mutluluğunu yaşarken, bir kısım arkadaşlarımızı barışarock'a kaptırmamıza üzülmedik değil. gerçi ekipçe her türlü etkinliği takip etme takıntımız olduğundan orada da bir neferimiz olduğuna memnunmuşuz gibi yapalım.

her ne kadar ilk üç grubu yolun uzaklığı ve bir türlü toplanamayan bünyelerimiz sayesinde kaçırsak da, daha otobüsten indiğimiz anda başka bir ülkeye girmiş gibi hissettik kendimizi. yol tabelaları olsun, görevliler olsun herşey bir değişikti. çadırımızı bir sat komandosu çevikliğinde ve çabukluğunda kurduktan sonra dead kennedys'i daha fazla bekletmememiz gerektiğini düşünüp konser alanına geçtik. ardarda gelen guano apes ve m.f.ö. konserlerinden sonra dinlenme amacıyla tribünlere çıkıp meksika dalgası yaparak simple minds izledik uzaktan. şahsımın özel isteği doğrultusunda suede konseri önlerden izlenildi, 2 metrelik çılgın abilerin arkasında durmanın bir konserde yapılacak 9 kusurlu hareketten biri olduğu görüldü, brett anderson'ın h2000'deki performansı kimyasal nedenlerden hatırlanmadığı için kendisine bu sefer gerçekten hayran olundu. hele yan dönüp bir ayağını yere vurarak feminen feminen el çırpmaları beni benden aldı, başka dünyalara götürdü. yemek yerken duyulan dreadzone, o kadar yorgunluğa rağmen dansettirdi, kel solistine hayran hayran bakıldı.

ertesi gün çadırdan üşüsek mi, terlesek mi, sağa mı dönsek, kapıyı mı açsak diye düşünmekten yorulmuş bir şekilde çıktık. zor bir geceyi başarıyla atlatmanın verdiği sevinç nil hanım kızımızın komiklikleri ve kendisini bol bol çekiştirmelerimizle devam etti. ardından gelen athena bombardımanından sağ çıkıp dirty vegas, echo & the bunnymen ve sugarbabes performanslarını yerlerdeki minderlere serilip, kocaman ekranlardan izlemek yeterince doyurucu oldu. heyecanla beklenen the cardigans, dekorunun yarattığı ambiyansa uyarcasına evlerinde nezaketen bizi ağırlıyormuşçasına şarkı söyledi ve bizde erkenden kaçma duygusu yarattı. uzaklardan duyulan pet shop boys, 80'lerde anaokulu dönemini yaşamış bendenize fazla hitab etmediğinden bir yorum yapamayacağım. hooverphonic ise geceye gerçekten büyülü bir son verdi, en önde gelke arnaert'in görmesi için arkadakilerin sahne görüşünü kapatmak pahasına salladığımız "eden" pankartı biste karşılığını aldı ve iki günün en mutlu anını yaşattı bize.

elinizde çöp tutmaya başladığınızın saniyesine yanınızda bitiveren amcalar, pazar günü saat 12'de bile tuvalet kağıdına sahip tuvaletler, fazla sıraya girmeden yenilen yemekler, çadır alanındaki düzen sayesinde düşmeden yürüyebilmek, konserlerin dakikliği, olağanüstü sahne ve ses sistemiyle kendisine hayran bıraktı rock n coke. bu kadar düzen ve ilgiye alışık olmayan bünyelerimizi zorladı. zira dönüşte 200 kişiyi bir otobüse bindirip taksim'e götürmeye çalışan iett şoförü amca olmasaydı rüyadan uyanmamız zor olurdu sanırım.

↑ Yukarý Çýk

Arþiv

Liverpool