plasticwings.org

değişik konularda yazan birkaç kişinin web günlüğü.



28 Ocak, 2003

poor misguided fool

dedikodu kazanları içinde yuvarlanırken birbirinden alakasız gibi görünen onlarca insanın aynı olay içinde boy göstermesine şaşırmamı sağlayan bir gün geçirmiş, bunları yaşadığım için şaşırsam mı üzülsem mi karar verememiş, birbiri ardına duyduğum haberlerle dumurlardan dumurlara koşmuş bir durumdayım. herkesin kendi halinde olması, sorunlarını kendi içinde halletmesi gerektiğine inanan birisi olarak sağa sola "yanıyorum aman, yok mu kurtaran" temalı konuşmalar yapan kişilerden itinayla kaçıyorum. bu kaçışlarda bile peşini bırakmıyorlar insanın, teknolojinin gözü kör olsun.

10 milyon gibi (günümüz için) komik olan bir para miktarıyla yapılanlar, ayakta duramayacak duruma gelene kadar yürümeler, ekmek içinde yenen çorbalar da günün artıları oluyor. bir de tatil planları var ki, düşünmesi bile gülümsememe yetiyor. yine de en güzel zamanlar gece olup da yatağa yatıldığında, konuşulmadan, yorgan çekiştirmesi ve yanındakinin nefesini dinlemeyle geçen o bir kaç saat. zaten ne demiş bir büyüğümüz;
"all i ever wanted, all i ever needed is here in my arms. words are very unnecessary, they can only do harm."

GMT -8.00'e alışmış bünyeme şu saatlerde uyuması gerektiğini asla anlatamadığım için canım da sıkılmıyor değil. her zaman balık yiyip akabinde film izleyemiyor insan. o zaman biraz fazlaca olaraktan günün şarkılarını seçelim özenle (ve de kronolojik olarak); duman - hatun, kurban - yalan ve him - right here in my arms. ah bir de bir arkadaşımızın peçeteye yazılmış özel isteği olarak theater of tragedy - universal race.

22 Ocak, 2003

love can damage your health

o kadar hızlı geçiyor ki günler ne yaptığımı, ne zaman yaptığımı, kiminle yaptığımı birbirine karıştırıyorum artık. gelen telefonlarla hareket etmeye ve fazla düşünmeden yaşamaya alışmak hiç de zor olmadı. zaten hep aradığım ve yapmaya çalıştığım buydu. eskiden on gün öncesinden ne yapacağını kararlaştırmış ve takviminin bir köşesine not almaya alışmış birisi olarak, 3-4 gün sonra geçen günlere çarpı koymak ve yaptığı şeyleri hatırlamaya çalışmak oldukça garip.

şarkılara yüklenen anlamları notepadlere kitlemeye, kokuların anımsattığı şeylerden uzak durmaya çalışırken belki de bir kısım arkadaştan bulaşan atkı ve çorap manyaklığı içinde buldum kendimi bu sefer. alışveriş yapmanın dayanılmaz çekiciliğine kendimi kaptırmayalı seneler olmuşken bir anda o çılgınlığa geri dönüş bünyemi sarsmadı değil. yine de patlak lastikler, soğuk havalar, tabu çılgınlığı, yemek yemekten overdose olmak, nargile içme dersleri, sabahlara kadar yapılan film partileri, arkadaş muhabbetleri, her türlü ortamda uyumayı becerebilmek, artan sigara tüketimi, anneyle eski günlere dönmek, süngerlerle hikaye yazmak, uzakta olanları özlemek mutlu ediyor beni. kendi kendine gülen, her kelimeyle ilintili anlatacak şeyler bulmak kadar keyiflisi olmasa gerek.

kısa olan her şarkı güzel, güzel olan her şey kısa. "tadı damağımda kaldı." demek o kadar da kötü bir şey değilmiş. o halde klasikleşmiş bir şekilde şarkı gelsin, yazının sonunu bağlayamadığımı çaktırmasın, günü kurtarsın; oasis - (what's the story?) morning glory.

11 Ocak, 2003

no hope, no f

fal'a inanma, falsız da kalma diyen büyükklere inatla şu fali herkesin okumasını ve aşk yaşamından kendisine bir pay çıkarmasını istiyorum son günlerde.

zavallı başaklar.

10 Ocak, 2003

self destruction

"çok fazla film izlemek ve sürekli bir ekran karşısında oturmak insan öldürür mü?" konulu araştırmamı bitirmiş durumdayım.
-öldürmez ancak sakat bırakır.

ilaç niyetine, bad religion - i love my computer.

06 Ocak, 2003

inertia c.r.e.e.p.s...

havalardan mıdır nedir, bir günüm bir günüme, hatta o kadar uzağa gitmeye gerek yok bir saatim diğerine uymamaya başladı. ya gereksizce mutlu, neşeli, yerinde duramayan ya da yataktan çıkmak istemeyen, müzik dinleyip gözleri tavanda yatan, ağzından tek kelime çıkmayan biri oluyorum. ortası yok, ne zaman kolay oldu ki zaten? 2 günde izlenebilecek maksimum sayıda film izlediğim için kimlik bunalımına da girmiş olabilirim tabii. yine de "want to feel like myself, i do." moby'nin klibindeki küçük yaratıklara kimse bakmadı diye üzülüp, gözünden yaş gelebilcek birisiyim ayrıyetten, pes artık.

eels - elisabeth on the bathroom floor ve tricky - black coffee de el ele günün şarkıları oldular. bir de inanılmaz ama gerçek foo fighters - all my life'ı da ekliyorum listeye. cidden havalardan olmalı?!

05 Ocak, 2003

ferhan şensoy*

"kopyalanacak ilk türk mü? herhangi bir türk yeterli.."

* : yılbaşı akşamını eğlenceli geçirmemi sağlayan ustaya bir kez daha saygılar.

01 Ocak, 2003

great expectations

yazacak şey olmadığından değil de yazacak şeylerin çokluğundan korktuğum için erteliyordum ne zamandır yazmayı. yeni bir yıla girmenin vesilesiyle bir iki değerlendirme yapma gereği doğdu. insanların deliler gibi eğlendiği (ya da eğleniyormuş gibi yaptığı) saatleri salondaki koltukta elde televizyon kumandası yarı uyuklar bir pozisyonda geçirmek ve okan bayülgen'in ilk defa karşısındaki insanları ciddiye alan konuşmalarını dinlemek de yeterince mutluluk ve huzur verici olabiliyormuş. eğlenmek için illa büyük partilere, şekilden şekle giren insanlara, kanda futürsuzca dolaşan alkole ve sokağa dökülen milyonlarca liraya ihtiyaç yokmuş. zaten şu kablonet denen meret her şeyin ilacıymış.

yorgunluktan gözlerim yarı kapalı biçimde otururken bu kadar yorulmayı özlediğimi de farkettim. gerçekten de son 10 gündür bir koşuşturmaca içinde ordan oraya yuvarlanmakla geçiyor günlerim. her ne kadar yılbaşında hediye almaya karşı olduğumu belirtmiş olsam da sadece tek bir kişiye alınması gereken bir hediye yüzünden baş ağrıları çektim düşünmekten. tek bir kişi bir orduya eş değer düşünce yorgunluğu yaratabiliyormuş, hele bir de beğenmesi zor biriyse. dükkana girer girmez "evet işte şu!" diyip çıkan insanlara her zaman hayran olmuş (ve hatta çoğu zaman öyle davranmaya çalışmış) biri olsam da hediye seçerkenki ağır tavırlarım mağaza satıcılarını bile hayrete düşürdü. yine de çok beğenilerek alınan bir adet hediye, beğenilmediği takdirde karşıdakinin boynuna dolayıp öldürmek için kurdeleyle kaplanıp odada itinayla saklanmaya başlandı.

uzun zamandır görmediğim arkadaşlarımı gördüğümde aldığım tepkiler de hoşuma gitmiyor değil şu aralar. hepsi öncelikle büyük bir şaşkınlık, akabinde değişikliğin nedenini sorgulama, daha sonrasındaysa yüzlerinde memnuniyet verici bir beğenme ifadesiyle karşıladılar 'yeni' beni. bir kaç istisna da olmadı değil ama onları da imagemaker hanımefendinin ellerine teslim ediyorum, o yakinen halleder.

coldhouse denilen şahane türk trip-hop grubunun mp3lerini share olayından nasibini almamış türk insanları yüzünden bulamıyor ve küplere biniyorum. internet tanrılarından bütün türk internet kullanıcılarına şahane bağlantılar ve paylaşıma açık mp3 sharing programları bahşetmesini diliyorum yeni yılda. dünün ve bugünün şarkısı da yeni yıla pembe gözlüklerle giren sayın dünya insanları için coldplay - don't panic.

herşeye rağmen mutlu bir 2003 dilemek de geçmiyor değil içimden.

↑ Yukarý Çýk

Arþiv

Liverpool