plasticwings.org

değişik konularda yazan birkaç kişinin web günlüğü.



30 Temmuz, 2005

sosyal sorumluluk

1 Yorum  | plush | 02:06
yirmidokuz temmuz akşamı saat yirmibir sularında hsbc bankası istiklal caddesi galatasaray şubesinden para çeken kel fodul ve göbekli abinin yanındaki sarışın kaşının üstünde beni olan güzel bacaklı kese kağıdı yüzlü abla! o hıyar seni param yok diye kandırıyor.

siz gittikten sonra bankamatikte unuttuğu bol sıfırlı hesap özeti bende. karısını da boşamayacak ben sana söyleyeyim.

yalnızlık ömür boyu

5 Yorum  | spineless | 00:20
otobüste giderken bazen bir tek benim yanımdaki koltuk boş kalıyor ve inatla kimse oturmuyor. önce otobüsün camından saçımı, sonra üstümü başımı kontrol edip, kokuyor muyum diye paranoyalara giriyorum. hayat fazlasıyla gerginlik dolu.

18 Temmuz, 2005

eşşeğin götüne havai fişek kaçırmak

1 Yorum  | plush | 03:48
emir kusturica'nın yönettiği underground'u hatırlayanlar bilirler, son birkaç gündür filmin ilk dakikalarında naziler tarafından bombalanan yugoslavya'da bombalara aldırmadan sevişmeye devam etmek isteyen ivan gibiyim.

naziler kadar tehlikli olmasalar da yaz sezonunun gelmesi ile kapılarını açan reina ve laila, davunlu zurnalı, gerdekli kınalı evlenen demet şener ve ibrahim kutluay ve eşgalini ekşi sözlük aracılığı ile öğrendiğim istanbul boğazında havai fişek patlatan küçük turuncu teknenin yarattığı korku sex kadar eğlenceli yaz akşamlarımın içine ediyorlar.

korkma cin tonick yanlız değilsin!

ek$i sozluk - kutsal bilgi kaynagi - essegin gotune havai fisek kacirmak

12 Temmuz, 2005

kep dediğin nedir ki

5 Yorum  | Vladivostox | 22:56
hipodromu göremeden mezun olacak şanssız istanbul üniversitesi mezunlarından biriyim efendim. halbuki o güzelim meşhur son düzlükte yerimi alacaktım. oysa şimdi akm'nin salonunu tıkışacağız. rektörlük en azından kamusal alan gerginliğini atlatmış oldu bu hamleyle.

neyse bu duruma hayıflana durayım; okulun nadide kep ve cübbelerini gördüğümde ise ayrı bir dumura uğradım. türk tekstilinin ve istanbul üniversitenin enfes kreasyonu. kep sıcak yaz gecelerinde sinek avlama konusunda hayli etkili bir cihaz, kartonu kaliteli; cübbe ise teşvikiye imamlığı makamından devşirme gibi duruyor. seviyorum bu okulu...

bu arada kep-cüppe depozitosu için açılan hesabın öğrenci işleri müdürünün adına olması da bende ayrı bir işkillenmeye sebep oldu. gecelik faiz nedir bilemiyorum ama 40 milyon çarpı bi kaç yüz oldukça iyi paralar. ama yine de gıybet haramdır diyorum, susuyorum. (bkz: kadıköy imamı)

09 Temmuz, 2005

Brazzaville Gerçeği

1 Yorum  | Erkin | 19:58
8 Temmuz Cuma günü İstanbul'da Brazzaville'i izleme şansını yakaladık. Öyle mesut, öyle heyecanlıydık ki; Babylon'a şezlong atasımız, garsona "Tropikal ne varsa donat masayı." diyesimiz vardı. Mamafih, olaylar pek beklediğimiz gibi gelişmedi.

Dünya tatlısı, Beck eskisi müzisyen David Brown konser boyunca dandik bir hikâye ile bizleri hoş tutmaya gayret etti. Şarkı aralarında hikâyeye dönüp hemen keserek "Tension is building." dedi durdu. Mekânda İngilizce söylenen her şeye gülen insan tipi de bol olduğundan, hayli eğlenen bir toplulukmuşuz gibi göründük. Fakat ben ondört yaşında boşlukta bateri çalan bir insanken gittiğim konserlerden beri ilk kez bir canlı performansta çıkan müziği dinlemekten aciz, davulcuya ve gitariste kitlenmiş haldeydim.

Kendileri İstanbul'daki ilk gecesinde, mühim bir politikacının oğlu olduğunu iddia eden bir dümbük tarafından dansöz izleyeceğiz vaadiyle kolpacı gece klübü alemlerine dalmışlar. Rus kadınların cirit attığı bu ortamda geniş bedenli, kısık gözlü ancak güler yüzlü adamlar iki şişe su, biraz da çerez için binikiyüz dolar hesap çıkartmış. Bizimki de "Bak dostum." demiş masaya yüz doları koyarken; "Ciğerimi söküp bir yerlerde satabilirsin ya da bıdı bıdı ama bu yüzlükten başka para vermeyeceğim. Bu olmayacak." Aferin Davudi.

David Brown macerasını anlatadursun, o sevimli yayvan yüzünün ardında abazan bir Barcelona'lı taşıdığından emin olduğum Ivan Knight, Brazzaville adını iki ölçüde bir verdiği Gülben Ergen Davulcusu ataklarıyla başka bir zemine taşıyor, Babylon'un içinde karton kolideki civciv gibi hisseden bana 1995'in İskender Paydaş ruhunu yaşatıyordu. Gitarist Paco Jordi ise Babylon'a gelmeden önce Galatasaray Lisesi'ndeki ücretsiz Duman konserine gittiği için biraz yorgundu. Bu da tabi ki performansına yansıdı. Yine de kimi yerlerde yanlış notaları gezmesi, bazen de hiç çalmaması kendisine sekiz Nirvana puanı kazandırdı diyelim.

Açıkçası gecenin en hoş anlarını David Brown'ın elinde klasik gitarla seslendirdiği iki güzel eseri dinlerken yaşadım. "C'mon boys!" dediğinde sahneye teşrif eden beylerden sadece basçı Brady Lynch, Brazaville şarkılarını biliyordu. Onu da çok sevdik zaten. Bir Myrkur'un dediği gibi; "Evde mp3lerini dinlesem 25 ytl kat daha fazla keyif alırdım."

07 Temmuz, 2005

iki küçük çocuk

4 Yorum  | spineless | 10:57
bu konsere gidememiş olsaydım ve başkaları gelip ne kadar harika geçtiğini anlatsaydı kahrolurdum. son 1,5 senedir en çok dinlediğim albümlerin sahipleri olan iki norveçli çocuk dün akşam tüm zamanların en şirin konser performansını verdiler. şirin diyorum çünkü iki akustik gitar, bir piyano, bir sessiz sakin adam ve bir geekten oluşan bir konsere başka bir tanımlama yapmak zor geliyor.

erlend øye ve eirik glambek bøe, nam-ı diğer kings of convenience, quiet is the new loud ve riot on an empty street albümlerindeki hemen hemen bütün şarkıları 80 dakikalık konser süresince tabiri caizse şeker gibi çaldılar. ses tiyatrosu'nun oturma düzeni ve caz festivali'nin ağır havası yüzünden insanlar başlarda tepkisiz ve nefes almaktan korkar biçimde izlediler. 2-3 şarkı sonra grup seyirciyle diyalog kurmaya başlayınca aradaki gerginlik kesildi. önlerde oturan ağır amca/teyzelere inat, arkadaki ve localardaki insanlar (nispeten) hareketli şarkılarda ayağa kalkarak, el çırparak, alkış tutarak, ıslık çalarak ve hatta dans ederek şarkılara eşlik ettiler. erlend øye, şarkılarının ve kendilerinin burada bilinmediği korkusuyla geldiklerini, tiyatronun mimarisi ve seyircinin coşkunluğu karşısında etkilendiklerini itiraf etti. hatta seyircilerden birinin sahneye fırlayıp "i'd rather dance with you"da kendisine eşlik etmesine ve hip-hop konseri dansları (kıç sallayıp, yere çömelme) yapmasına bile fırsat verdi.

"similar artists" uygulamasıyla bana bu grubu tanıtan amg'ye, albümlerini türkiye'ye getiren emi'a, konser vermelerini sağlayan iksv'ye ve dün gece işi çıktığı için konsere gelemeyip biletini almamı sağlayan murat bey'e huzurlarınızda teşekkür ediyorum. allah razı olsun.

06 Temmuz, 2005

2. blog kardeşliği toplantısı

sevgili kardeşler,

blog kardeşliği'nin açılması şerefine bir kutlama, daha önceki toplantıya gelemeyen kişilerle görüşme ve siteyle ilgili eleştirilerinizi dinleme amacıyla ikinci bir toplantı organize ediyoruz. yer olarak kadıköy liman kahvesini belirledik. İletişim sayfalarından mekanın krokisini bulabileceğiniz gibi açık adresini de aşağıda veriyoruz.

adres: caferağa mahallesi kadife sokak no:37 kadiköy
telefon: 0216.349.98.18

lütfen blog kardeşliği toplantı sayfasından kayıt olunuz.

avrupa yakasından katılacak olanlar beraber gelebilmek için gerekli ayarlamaları komünite forumlarında açılan başlıkta yapabilirler. mekan, fiyatlandırma veya toplantı hakkında soruları olanlar da yine aynı başlık altında sorularına cevap bulabilirler.

hellfire'ın yaptığı afiş çalışması için lütfen tıklayın.

 , , , ,

05 Temmuz, 2005

rutinsel gezintiler

6 Yorum  | baturalp | 12:42
günlük hayatın kuramsal sıkıcılığı bir yana halen ana sınıfındaki patates baskısı, sulu boya ve seramik boyama faaliyetlerinin ötesinde bir şey yapmadığımız gerçeği canımı sıkıyor. belki de 75 yaşında torunlarını görünce gözyaşı döken bir moruk olmaktan korkuyorum. yine de 2,5 yaşında kreşe verilmemiş biri olduğum için mutluyum.

04 Temmuz, 2005

live8

0 Yorum  | plush | 02:26
live8'in bize kazandırdıkları sadece türk siyasetçilerinin gelecek seçim kampanya sloganları değil, aynı zamanda gençliğinde maymuna benzeyen roger waters'ın seneler içinde nasıl bir richard gere kopyası olabileceğini göstermesiydi.

↑ Yukarý Çýk

Arþiv

Liverpool